9 Mart 2015

Hacettepe Üniversitesi Hukuk Topluluğu ile buluşma 6 Mart 2015


Bugün sizlerle cinsel taciz, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, aile içi şiddet, ilişki içi şiddet gibi suçların önlenmesine ilişkin görüşlerimi paylaşmak istiyorum. Bu suçlar profesyonellerin her zaman gündemindeydi ama, 11 Şubat’ta Özgecan kızımızın vahşice katlinden sonra geniş kitlelerce tartışılmaya başlandı. Hatta şu günlerde TBMM’de Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Komisyonu uzmanları dinliyor. Benim bakış açımın paradigma değişikliğine yol açabilecek nitelikte olmasını diliyorum. 

Neden aile içi şiddet Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde hala büyük bir sorun? Neden bu kadar çok sayıda erkek, sevdiğini iddia ettiği kadınlara, kızlara, erkek çocuklara ve erkeklere fiziksel ve duygusal şiddet uyguluyor? Neden bu kadar çok sayıda yetişkin erkek küçük kız ve erkek çocuklara cinsel istismarda bulunuyor, tecavüz ediyor? Bu durum neden ortak bir sorun haline geldi? Erkeklerin bu davranışı yüzyıllardır yaşanmakta ise, şimdi ortaya çıkmasına, neredeyse salgına dönüşmesine  yol açan nedir? 

Hepinizin bildiği gibi şiddet uygulayanlar, taciz ve tecavüzcüler karanlık ormanlarda yaşayan, canı istediğinde kente inen ve gözüne kestirdiğini avlayıp döven, tecavüz eden, hatta öldüren sonra yeniden ormandaki inlerine dönen yaratıklar değildir. Problem daha derinde ve daha sistematik bir sosyal problemdir. Bu erkekler içimizdedir. Kimi zaman evli barklı bir iş adamı, kimi zaman bir bürokrat, belediye reisi, doktor, antrenör ya da polistir.  Hiç kuşkusuz onları bu davranışlara iten kimi zaman kendi çocukluk traumaları, sosyalleşmelerinde yaşanan aksaklıklar, kendilerine biçilen geleneksel roller,  kurum kültürü, spor kültürü, pornografi kültürü gibi unsurlardır. O zaman erkek çocuklarımızı nasıl yetiştireceğiz, erkeklik tanımını nasıl değiştireceğiz. Sürekli olarak kadınlara odaklanırsak, onların ne yaptığı, nasıl davrandığı, ne düşündüğü ile sınırlanırsak bu temel soruları bir türlü yanıtlayamayacağız ve şiddet makinesi haline dönüşen erkeklere her gün onbinlercesi eklenecek.

Bu meseleler hakkında konuşmaya çalışan kadınlar toplum tarafından hiç te hoş karşılanmadılar. Hatta sadece erkekler değil, kadınlar tarafından bile erkek düşmanı ya da feminist şeklinde tanımlanıp, aşağılandılar ve dışlandılar.  Bir beyin tümörü nedeniyle henüz 40 yaşında aramızdan ayrılan ve sadece kadınların değil, erkeklerin de yaşamına büyük katkılarda bulunan Kadının Adı Yok adlı kitabın yazarı gazeteci Duygu Asena başlıca örneğidir.
Ayağa kalkan, isyan eden, tacize sessiz kalmayan, kendisinin ve diğer kadınların, erkeklerin ve erkek çocukların hakkını arayanlar, dünyanın her ülkesinde susturulmaya çalışılıyor. Sistemi, gelenek ve görenekleri rahatsız etmemesi, etrafı karıştırmaması tavsiye ediliyor. Çünkü bu kadınlar erkeklerin eleştirilmezliğine, gücüne meydan okuyor. Onları sorumluluk almaya davet ediyor. Bu da kurulu düzeni sürdürmek isteyen kimsenin işine gelmiyor.  Neyse ki ülkemizde de dünyanın her ülkesindeki gibi  buna aldırış etmeyen kadınlar var.

Ancak şiddet ve tecavüzle mücadele, kadınların farkındalığı ve isyanı ile çözülebilecek bir konu değil. Kadınların erkek karşıtı olmalarıyla çözülebilecek bir konu değil. Şiddet, taciz ve tecavüz konusunda erkekler kimi zaman kadınların söyleyemediği, söylese de “kadın meselesi” olarak algılandığından erkeklere duyuramadığı şeyleri söyleyebilir.  Kadınların karşısında değil, yanında duran, cinsiyetler arası kavgayı bir yana bırakan daha fazla sayıda erkeğe ihtiyacımız var. Çünkü yetişkin erkeklerin şiddet, taciz ve tecavüz kurbanlarının arasında küçük erkek çocukların anneleri, kızkardeşleri, ablaları bir yana erkek kardeşleri hatta kendileri olabiliyor. Yetişkin erkek şiddetinin kurbanları sadece kadınlar değil, aynı zamanda diğer erkekler. Orduda, okulda, sporda, cezaevlerinde erkek şiddetinin kurbanı yine erkekler.

Özgecan’ın ölümünden on gün sonra İstanbul, İzmir ve Muğla’da yapılan eylemlerde aralarında sanatçıların da bulunduğu bir grup erkek, cinayeti protesto etmek için etek giydi. Çevredekiler etek giyen eylemcileri alkışlarıyla destekledi. Grup adına etek giyerek basın açıklaması yapan ünlü oyuncu Ali Erkazan, "Kadının rızası olmadan herhangi bir erkek elinin kadının bedeninde işi olmadığını kadınları şiddetten koruyan yasaların düzenlenmesi cezaların ciddi anlamda arttırılmasını talep ediyoruz. Kadınlara sesleniyoruz. Başınıza gelenleri anlatmaktan çekindiğiniz, korkudan anlatmadığınız hikayelerinizi anlatmanızı yürekten destekliyoruz" dedi. Eyleme destek veren oyuncu Serpil Çakmaklı ise "Çok onur duydum. Çok mutlu oldum. Bu sadece Özgecan değil tüm kadınların sorunu. " dedi. Aile içi şiddet , taciz, tecavüz bir avuç iyi adamın çözümüne yardımcı olduğu kadın sorunları olarak görülüyor. Ben, konunun böylesi dar bir açıdan görülmesine katılmıyor ve kesinlikle onaylamıyorum. Bunlar zannedildiği gibi kadın sorunları değil, aslında büyük ölçüde erkek sorunu ve erkeklerin şiddet taciz ve tecavüze karşı sesini yükseltmesi için bir çok neden var bu etek giyerek, kadınlarla empati kurmayı hiç gerektirmiyor. Elbette kadınların da sorunu, ama sadece bir parçası.

Cinsel saldırıları kadın sorunu olarak sınırladığımızda, erkeklerin çoğu konuyla ilgilenmiyor. Sanki makyaj malzemesi, gebelik bulantısı ya da adet sancısı kavramlarını duymuşcasına beyinlerindeki bir şalter iniyor ve dikkatlerini başka bir tarafa yönlendiriyorlar. Cinsiyet sözcüğünü duyduklarında da bununla kadınların kastedildiğine eminler.  Aslında aile içi şiddet ve tecavüzün merkezinde erkekler olduğu halde, garip bir biçimde bu konunun dışında tutuluyorlar. Üstelik sadece kendileri değil, kadınlar tarafından da.

Aile içi şiddet ve tecavüz alanında çalışan biz profesyoneller mağduru suçlamanın çok yaygın olduğunu biliyoruz. Sanırım asıl suçluyu değil, mağduru suçlamak herkesin kolayına gidiyor. “Adam zaten sinirli biriydi, bağırıp çağırırdı, bunu bile bile neden evlendi? O karanlık sokakta ne işi vardı? Bu kaba erkeğin nesinden hoşlanıyor? Niye erkeklerle birlikte içki içiyordu? Bu kadar açık saçık giyinip de erkekleri tahrik etmesinin ne anlamı vardı? Gibi yorumlar yaparız. Kurbanı suçlamanın pek çok nedeni var. Bir gasp olayında, mağdur pek kabahatli bulunmaz da, hele mağdurla kurbanın birbirini tanıdığı tecavüz olaylarında, bu yaklaşım çok daha yaygındır. Bütün dikkatimizi kadının ne giydiği, ne yaptığı, ne düşündüğüne odaklarız. Çok uzun bir süredir bu şekilde düşünüyor ve şiddeti, tecavüzü önleyemiyoruz. 

Demek ki farklı biçimde düşünmek, olaya farklı bir açıdan bakmak gerekiyor. Mehmet Fatma’yı neden dövdü? Sorusuna, “Fatma eve geç geldi, annesine gitti, alışverişe çıktı, yemek pişirmedi ya da eteği kısaydı” şeklinde yanıt vermenin hiç bir işe yaramadığı, Mehmet’in Fatma’yı dövmesinin nedeninin aslında Fatma’da değil, Mehmet’te yattığını kabul etmek gerekiyor. İşte bu nedenle şiddet ve tecavüzü bir kadın sorunu değil, bir erkek sorunu olarak değerlendirmeliyiz.

Son yıllarda giderek yaygınlaşan ve araştırmalara göre cinsel saldırıların önlenmesinde başarılı olduğu sonucu veren bir uygulamadan söz etmek istiyorum. O da izleyici ya da görgü tanığı yaklaşımı. Bildiğiniz gibi bir izleyici ya da görgü tanığı, olayı görür. Ancak ne yapacağını bilemez, belki başkalarının harekete geçeceğini düşünür ya da bir şey yapmaya korkar. İzleyici eğitimi potansiyel tanıklara, cinsel şiddet riski içeren durumları önlemek ya da araya girerek durdurmak üzere güvenli ve pozitif yollar öğretmeyi hedefliyor. Bu yaklaşım, toplumun bireylerine, ama özellikle erkeklere cinsel şiddeti farketmesini öğretir, bu davranışları destekleyen düşünce ve davranışlara karşı durabilme ve konuşma becerisi kazandırır. Ayrıca kurbanları destekleyen birer  dosta dönüştürür. Görgü tanıkları ne fail ne de kurbandır. Bir taciz olayına doğrudan dahil olmamış ancak tanık olan okul, takım, ekip ya da iş arkadaşıdır. Böyle bir durumda sesimizi nasıl yükselteceğiz? Ne yapmalıyız? Nasıl meydan okumalıyız? Kurbanı nasıl desteklemeliyiz?

Burada ihtiyacımız olan erkeklerdir. Tacizci erkeklere meydan okumak için tacizci olmayan erkekler bulmamız gerekiyor. Tacizci deyince sadece kız arkadaşını döven erkeklerden söz etmiyorum. Ya da sevgilisini taciz eden bir erkeğin arkadaşı tarafından durdurulmasından da söz etmiyorum. Örneğin kadınların bulunmadığı bir ortamda hoşça vakit geçiren bir grup erkekseniz ve aranızdan biri kadınları aşağılayan, taciz eden bir şey söyler ya da cinsel içerikli bir eylemi kadınları aşağılayıcı sözlerle aktarmaya başlarsa, buna katılmak,  gülmek ya da duymazdan gelmek yerine “Afedersin ama bu komik değil, söz ettiğin kişi kız kardeşim de olabilirdi, konuyu değiştirelim”  diyecek erkeklere ihtiyaç var. Farklı cinsel yönelimleri olanlar hakkında aşağılayıcı konuşmalar yapıldığında, siz onları aşağılamasanız bile susmak, onaylamaktan başka bir şey değildir. Sessiz kalmayacak, tacize rıza göstermeyecek erkekler arıyoruz.

Kısacası izleyici yaklaşımı şiddet, taciz ve tecavüzü sadece yasalar karşısında suç olduklarından değil, yanlış olduğu için kabul edilemez bir kültür iklimi yaratmaya çalışır. Ancak bunu söylemek kolay, erkek kültürünün ağır bastığı ortamlarda uygulanması ise çok zor. İçten içe şiddete, taciz ve tecavüze karşı olan, üzülen, karşı çıkan ama sessiz kalan pek çok erkek tanıyorum.  Tekrar ediyorum, sessiz kalmak onaylamaktır. İşte bu nedenle ayağa kalkıp konuşacak ve bu gidişe dur diyecek cesur erişkin erkeklere ihtiyacımız var. Sadece erişkin olmaları yetmiyor. Liderlik yeteneği olan güçlü erkekler olması gerekiyor.  Henüz buna tanık olmuyoruz. Bir futbol takımı antrenörü ya da yöneticisi cinsiyetçi, ırkçı ya da homofobik bir yorumda bulunduğunda gazetelerde haber olur, televizyon programlarında tartışılır. Okuyan ve izleyenlerin bir bölümü bunu kınar, ceza verilmesi gerek der; bir diğer bölümü boşver, maksadını aştı, aslında öyle demek istememişti şeklinde savunur. Aslında bu kişinin ihtiyacı olan liderlik eğitimidir. Çünkü toplumdaki cinsiyet farklılığını, cinsel yönelim farklılığını, etnik farklılığı içselleştirmemiş hiç bir yönetici liderlik yapamaz. Eğer kurumsal otorite sahibi yöneticiler, takım antrenörleri, lise müdürleri, dekanlar, rektörler şiddeti, taciz ve tecavüzü bir olay ya da cinayet ertesinde kınamakla kalmayıp, mücadeleyi “kadın sorunu” olarak görmeyip, bir erkek sorunu olduğunu kabullendiğine, hatta başından geçen bir taciz ya da tecavüz saldırısını paylaşma cesaretini gösterdiğinde önemli bir adım atacağız.