31 Ağustos 2007

Parmak izleri


Az önce, adlibilimler yahoo grubuna gönderilen bir mesajdan, 26 Ağustos 2007 günü, Zafer Kütük'ün, Star Gazetesi'nde "Polis, yaklaşık 18 milyon 500 bin ehliyet sahibi ile 1 milyon 500 bin pasaport sahibini parmak izi vermek üzere davet etmeye hazırlanıyor. Parmak izleri polisin Otomatik Parmak İzi Teşhis Sistemi’nde tutulacak. Mahkeme kararı olması halinde olay yerinden alınan parmak izleri kayıtlarla karşılaştırılacak. Suçlunun anında bulunması beklenen düzenlemeye göre veriler kayıt tarihinden itibaren 80 yıl süreyle sistemde saklanacak. Kişinin ölümü halinde ise 10 yıl geçtikten sonra sistemden silinecek." diye yazdığını öğrendim. Bir rastlantı eseri 2 Eylülde, Hürriyet Pazar'daki "Delil Avcısı" sayfamda yayınlanacak yazım, parmak izi eşleştirmesinde yapılan hatalarla ilgili. Umarım, benzeri aksilikler yaşamayız. Diyeceksiniz ki, "Evvelce aksilikler yaşayıp, yaşamadığımız ne malum?" Ben de diyorum ki, "Susma hakkımı kullanıyorum!"

26 Ağustos 2007

Hürriyet Pazar'daki Delil Avcısı

Hürriyet'in Pazar ekinde 2005 sonbaharından bu yana okurlarla buluşuyorum. İlüstrasyonları çizen sevgili Ergün Gündüz'le "dalya" demek üzereyiz. Bu haftaki yazım, pedofillerle ilgili. Başlığı Yılanlar ve Melekler. Yazma nedenim, Paris'te kaçırılıp, ırzına geçilen 5 yaşındaki küçük Enis.

Başlarken


Size, akıllara durgunluk veren Ölüler Meydanı Jemaa el-Fna’yı anlatabilirdim, ya da Katmandu’dan Lhassa’ya planladığınız yolculukta yanınıza alacaklarınızı.

Gelin görün ki, paylaşmak istediğim başka şeyler var.
Dünyanın dört bir yanındaki olay yeri inceleme birimlerinde ve
kriminal laboratuvarlarda çalışan adsız kahramanların
bilim ve teknolojiyi kullanarak suçu nasıl aydınlattıklarını,
suçluyu, suçsuzdan nasıl ayırdıklarını.

Kimyanın, matematiğin, fiziğin, genetiğin ve daha nice bilim dalının “forensic science”, yani “adli bilimler” çatısı altında suçla mücadeleye nasıl katkıda bulunduğunu.
CSI:Miami ya da benzeri dizilerde gördüğünüz teknolojilerinin ne kadarının gerçek, ne kadarının
hayal olduğunu anlatmak istiyorum.

Anlatmak istediğim başka şeyler de var.
Okunduğunda, duyulduğunda, tanık olunduğunda pek de keyif vermeyen.
İsyan ettiren, hayrete düşüren, “bu kadar da olmaz ki!” dedirten.
Yukarıdakiler kadar hoşlanmayabilirsiniz, ama bunları da anlatmak istiyorum.

Teknolojinin, olanakların, insan gücünün en yüksek düzeyde olduğu ülkelerde
ya da ülkemizde, suçun kimi zaman neden aydınlatılamadığını
suçluların kimi zaman neden yakalanamadığını
ya da masumiyetin neden kanıtlanamadığını.
Gözbebeğimiz, umut bağladığımız “forensic science”ın kimi zaman nasıl “junk science” yani “çöp bilim”e dönüştüğünü.

Ama herşey bir yana önce şunu sormak istiyorum:
“Faili meçhul” lerden ve “ben masumum” diye çırpınanlardan rahatsız oluyor musunuz?
Eğer birine ya da her ikisine “evet” diye cevap verdiyseniz, bilin ki
bilimsel deliller olmadan suçlular adalete teslim edilemez,
bilimsel deliller olmadan haksız yere itham edilen korunamaz.

Gerçeğe ve sadece gerçeğe ulaşmaya çalışan delil avcılarının,
zor, ama bir o kadar gizemli ve çekici dünyasına hoş geldiniz.